Bu yazı biraz Amerika’nın yeniden keşfi gibi olacak ama hem dil mezunu, hem de İngilizce öğrenme yoluna küçük yaşta baş koyup başarmış biri olarak bu konu hakkında benim de söyleyeceklerim var.
Türkiye’de standart bir devlet okulunda haftada kaç saat İngilizce dersi olursa olsun öğretmenin bilgisi ve öğretme motivasyonu, sınıfın genel olarak İngilizce öğrenme motivasyonu ile birleşip, o sınıfta ne kadar İngilizce öğrenileceğinin kaderini belirliyor ve maalesef çoğu zaman kişisel çaba olmadan yalnızca okulda öğrenilen İngilizce bilgisi yeterli olmuyor.
Benim için de durum aynıydı ancak dördüncü sınıfta ilk İngilizce dersimize giren ve yalnızca 1 yıl bizimle kalan Hülya öğretmen sayesinde İngilizce öğrenmekten keyif aldım ve yıllar sonra lisede ilk yıl dersimize giren ve aynı zamanda sınıf öğretmenimiz olan Burcu hocanın yönlendirmesiyle lisede dil bölümünü seçtim. Bu bahsettiğim iki öğretmenin en önemli iki ortak noktası İngilizce bilgilerinin iyi olması ve öğretme motivasyonlarının yüksek olmasıydı. Ama dediğim gibi 11 yıllık eğitim süresince okulda yalnızca 2 sene doğru düzgün İngilizce dersi gördüm. Dil bölümünü seçtikten sonra dersimize giren öğretmenler de oldukça yetersizdi ama ben bir şekilde İngilizce öğrenmeyi başardım.
İlk olarak, 90’ların sonunda 2000’lerin başında ilkokula gidenlerin bilebileceği, Hülya öğretmenin derslerinde kullandığı ve İngilizce öğrenirken acayip keyif almama sebep olan Ozmo ile İngilizce videolarından birini paylaşıyorum aşağıda. Komik gelebilir ama Ozmo videoları gerçekten işe yarıyordu. Aradan yıllar geçti, muhakkak daha iyi kaynaklar vardır şu an, bulursanız değerlendirmenizi tavsiye ederim.
İngilizce öğrenmek yalnızca gramer öğrenmek, kelimelerin anlamlarını bilmekten ibaret değil; doğru kelimeleri bir araya getirip, anlamlı ve kurallı cümleler oluşturup, bunu doğru şekilde yazabilmek ve telaffuz edebilmek gerekiyor. Ve bu kendinizde işe yarar yöntemleri bulduğunuz zaman hiç de zor değil.
Peki ben okuldaki derslere ek olarak neler yaptım?
Okulda standart gramer ve kelime öğreniyor, verilen worksheetler (çalışma kağıdı), kitap üzerinden genel konuları öğreniyor, bir de öğrendiğimiz kelimeleri anlamlarıyla beraber 5’er ya da 10’ar kere yazıyorduk. Ama benim müziğe ve özellikle İngilizce şarkılara ilgim vardı, şarkılarda anlatılanları anlamak istiyordum ama anlayamıyordum. İlk ve en faydalı yöntem böyle gelişti:
İngilizce şarkı dinleyerek İngilizce öğrenmek
Şarkımız Queen’in The Show Must Go On’u olsun. Önce şarkıyı açıp, sonra da internetten ‘The Show Must Go On çeviri’ diye aratıp, İngilizce sözlerinin altında cümle cümle Türkçe anlamlarının olduğu çeviriyi buluyordum. Sonra da şarkıyı İngilizce sözlerinin nasıl telaffuz edildiğine dikkat ederek dinliyor ve eşlik ediyordum. Aynı anda çevirisine de bakıyordum ve hangi cümle ne anlama geliyor, kelimeler kullanıldığı cümleye göre nasıl anlam değiştiriyor bunları keşfediyordum. Bu bende bayağı bir hobi haline geldi aşağıda bahsedeceğim yöntemlerin içerisinde en faydalı olan da bu yöntem oldu. Çünkü:
- Şarkıyı dinlerken söylenen kelimenin doğru telaffuzunu duyuyor, eş zamanlı olarak nasıl yazıldığını ve ne anlama geldiğini görüyorsunuz. Bir de sesli olarak siz de şarkıya eşlik ettiğinizde otomatik olarak artık o kelimenin nasıl telaffuz edildiğini öğreniyorsunuz. Hem telaffuz, hem anlam hem de kelimenin yazılışı bir kaç pratikten sonra akılda kalıyor.
- Kelimelerin farklı kullanım şekillerini, bazı deyimleri öğreniyorsunuz. Örneğin The Show Must Go On şarkısında geçen ‘Does anybody want to take it anymore’un ‘Buna daha fazla tahammül etmek isteyen var mı?’ anlamına geldiğini, ‘take it’in yalnızca ‘al bunu’ manasına gelmediğini öğrenmiş oluyorsunuz.
- Şarkılardan öğrendiğiniz kelimeler ve cümleler genelde günlük hayatta kullanılan İngilizce’den oluştuğu için şarkılarla yapılan pratikler İngilizce seviyesini ‘Mr and Mrs Brown’ hikayelerinden yukarı taşıyor.
Ve insan kendi kendine evde dinleyip, söylediği şarkıyı yolda dinlerken kelimeleri ayırt edebildiğini, hatta Türkçe karşılıklarını bildiğini fark ediyor.
İngilizce çocuk kitabı ya da basit hikaye kitapları okumak
Diyelim ki elimizde bir İngilizce çocuk kitabı var. Ben o kitabı kendi kendime sesli sesli okuyarak, bilmediğim kelimelerin altını çizerek, sonra o kelimelerin anlamlarını kitapta kelimenin üzerine yazıp tekrar sesli sesli okuyarak hem cümlelerin anlamlarını çıkartmaya çalışıyordum hem de telaffuzumu güçlendirmek için pratik yapmış oluyordum. Zaman zaman kendime kelime defterleri yaptığım da oldu, kitapta görüp de anlamını bilmediğim kelimeleri yazıp, sonra dönüp ezberlemek için oradan çalıştım.
Bu yöntem en çok yukarıda bahsettiğim İngilizce şarkı dinleme ve aşağıda bahsedeceğim İngilizce dizi izleme pratiklerini yaparak, yani kelimelerin okunuşlarını işitsel hafızaya kaydederek yapıldığında faydalı olur diye düşünüyorum çünkü içindeki kelimeleri nasıl telaffuz edeceğinizi bilmediğiniz bir kitabı okumaya çalışmak sıkıcı olur ve sonuç vermez gibi geliyor.
Yabancı dizi/film izlemek
Bu öneriyi bir çok yerde görmüşsünüzdür ki bence de en çok işe yarayan yöntemlerden biri bu. Özellikle de diziler çünkü aynı karakteri uzun süre görüp, dinledikçe söylediklerini anlamak, kelime kaçırmadan dinleyebilmek daha kolay oluyor. Zaman içerisinde kelimelerin ve cümlelerin hangi anlama geldikleri, nasıl telaffuz edildikleri insanın aklına yerleşiyor. Hiç İngilizce bilmeyen bir insan dizinin bir bölümünü önce Türkçe altyazılı izleyip, ardınan İngilizce altyazılı izlerse tek bir bölüm üzerinden dünya kadar kelime, cümle, telaffuz öğrenebilir.
İngilizce konuşulan bir ülkeye gitmek
Öğrenilen tüm İngilizce bilgisinin nihayet aktif olarak kullanılması ve sürekli olarak pratik yapılması gerçekten büyük fark yaratıyor. Ben yıllar süren İngilizce öğrenme maceram süresince, arada Türkiye’de karşılaştığım yabancılar ve üniversitede okuduğum bölümün %30 İngilizce olmasının dışında 2013 senesinde Work and Travel programıyla Amerika’ya gidene kadar öğendiğim İngilizceyi doğru dürüst kullanmamıştım. Gittiğimde ilk bir kaç gün zorlandım ama sonrası her gün yeni bir şey öğrenerek, öğrendiğimi sağlamlaştırarak geçti. Sonuç olarak döndüğümde Shakespeare okuyacak seviyede olmasa da herhangi bir konuda rahat rahat tartışabilecek seviyeye gelmiştim.
Burada vermek istediğim mesaj şu: PRATİK, PRATİK, PRATİK önemli. Öğrendiklerini günlük hayat içerisinde kullanabilecek seviyeye getirmek ancak böyle mümkün. Yurt dışına gidemeyenler için İngilizce geliştirme maksatlı gerçek insanlarla sohbet edilebilen uygulamalar var. Bunlardan birine üye olunabilir mesela.
Benim İngilizce öğrenirken en çok faydasını gördüğüm yöntemler bunlar. Tabii ki okulda görülen ders önemli, kursa gidildiğinde özellikle gramer ve temel İngilizce bilgisi gelişir ancak okuduğunu ve duyduğunu anlayabilmek, konuşabilmek için yukarıdaki pratikleri denemenizi tavsiye ederim. Özellikle İngilizce şarkı dinleme, söyleme, çevirisini okuma egzersizi bayağı işe yarıyor.