2017’nin Şubat ayında Kenya’nın başkenti Nairobi’de bulunan zürafa merkezini ziyaret etmek hem de şehir merkezini görmek üzere iki günlük bir Kenya seyahatim oldu. Zaman çok kısıtlı olsa da insan İstanbul’dan kalkıp Kenya’ya gittiğinde paylaşmaya değer bir çok şey görüyor.
Istanbul’dan hareket ettikten 6 saat 35 dakika sonra sabah 04.10’da Jomo Kenyotta havalimanına varıyoruz. Türkiye ile saat farkı yok. Kenya, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından vize istiyor ancak vizeyi gitmeden online olarak ya da kapıda alabiliyorsunuz. Ben kapıda aldım, detayları Kenya vizesi nasıl alınır? linkine tıklayarak okuyabilirsiniz.
Bizi almaya gelen araca binerek kalacağımız Sarova Stanley Hotel‘e doğru yola çıkıyoruz ve Kenya ilk sürprizini yapıyor: otoban kenarında otlayan zebralar görüyoruz. Otele vardıktan sonra bir kaç saat uyuyoruz ve ilk hedefimiz olan Masaai Market‘e varıyoruz.
*Kenya’nın resmi dilleri: Swahili ve İngilizce,
**Para birimi Kenya Şilini ve 1 TL, 27 Kenya Şilini’ne tekabül ediyor. Bir çok yer USD kabul ediyor,
***Musluk suyundan olabildiğince kaçınmak gerekiyor, duş alırken ağzınıza su girmemesine dikkat etmeniz, dişlerinizi şişe su ile fırçalamanız öneriliyor.
Masaai Market
Masaai Market, Cumartesi ve Pazar günleri kurulan bir ‘hediyelik eşya pazarı.’ Pazar oldukça büyük ve içinde el yapımı birbirinden güzel takılar, dekoratif eşyalar, ayakkabılar, kıyafetler, tablolar, anahtarlıklar, duvar süsleri, tablolar satılıyor. Fiyatlar uygun ama yine de pazarlık yaparsanız indirim yapıyorlar.
Masaai Market’ten bir kaç parça hediyelik eşya aldıktan sonra şehrin içinde biraz yürümeye karar veriyoruz. Sokaklar kalabalık, insanlar fakir ancak yüzleri mutlu. Şehir çok gelişmemiş olmasına rağmen tahmin ettiğimden daha temiz ve modern ile eski iç içe geçmiş vaziyette.
Biraz daha yürüdükten sonra peşimize bir kız çocuğu takılıyor. Asla konuşmuyor, ne istediğini bilmiyoruz ve yanımızdaki tüm nakit parayı Masaai Market’te harcadığımız, etrafta da ATM göremediğimiz için kendisine bir şey veremiyoruz ve bir 15 dakika kadar bizimle beraber yürüyor.
Ardından hem biraz dinlenmek hem de Kenya’nın yerel biralarından biri olan Tusker’i denemek üzere bir bara oturuyoruz. Öğle saatleri olmasına rağmen barlarda fazla olmasa da insan var. Alkol fiyatları çok ucuz olmasa da Türkiye’den daha ucuz. Tusker birasını deniyoruz, beğeniyoruz ve şehri keşfetmeye devam ediyoruz.
Uhuru Park
Biraz daha yürüdükten sonra yolumuz yapay bir göl etrafına kurulmuş olan, insanların aileleriyle, arkadaşlarıyla, sevgilileriyle eğlendikleri, ufak çaplı bir lunaparkı, zıplama platformu, göletinde minik sandalları, dondurma satıcısı ve türlü türlü başka aktivitenin yapıldığı Uhuru Park’a varıyoruz.
Park, muhtemelen günlerden Pazar olduğu için oldukça kalabalık. Etrafta hiç beyaz insan olmadığı için Kenyalılar beyaz insanı fark ettiklerinde şöyle bir bakıyorlar ama ben bakışlarında bir sempati, nefret ya da ilgi görmedim. Tüm gün boyunca yalnızca 2 farklı orta yaşlı adam bizi yolda durdurup muhtemelen uydurdukları uzun hikayeler anlatarak para istediler, onun haricinde yolda dilenen ya da fakir olmalarına rağmen Kenyalı olmadığını fark ettikleri birinden bir şey istemiyorlar.
Uhuru Park’ı da gördükten sonra akşam yemeği için parka yürürken yol üzerinde gözümüze çarpan Trattoria isimli İtalyan restoranına gitmeye karar veriyoruz. Yol üzerinde benim Kenya’da görmeyi beklemediğim derecede bakımlı ve hoş yapılar görüyoruz.
Ve bir 20 dakikalık yürüyüşün sonunda hedefimiz Ristorante Trattoria’ya varıyoruz. Yıllar önce Nairobi’ye gelen İtalyan bir ailenin açtığı restoran oldukça hoş görünüyor. Restoran 2 katlı ve içerde, bahçede ve balkonda masaları bulunuyor. Akşamüstü saat 18:00 civarı dolmaya başlıyor. Müşteriler genelde şık giyimli Kenyalı çiftler. Et, balık ve beyaz house wine sipariş ediyoruz, yemeklerden de şaraptan da memnun kalıyoruz ve ilk günü böyle noktalıyoruz.
Nairobi Giraffe Centre Ziyareti
Kenya’ya asıl gitme sebebim Nairobi şehir merkezine 5 km uzaklıkta bulunan bu zürafa merkezini ziyaret etmekti. Nesli tükenmekte olan Rotschild zürafalarının doğal ortamlarında bakıldığı, bir nevi zürafa bakım merkezi burası. Ziyaretçiler görevlilerin nezaretinde zürafaları ziyaret edebiliyor, görevlilerin verdiği yemlerle besleyebiliyor, hatta onları öpebiliyorlar:
Zürafaların her birinin bir adı var ve karakterleri birbirinden farklı. Mesela Daisy üst kattayken ona çok yaklaşırsanız size sert bir kafa atabiliyor. Salma II ise ilgiden çok hoşlanıyor. Zürafaların burada bulunmaktan keyif aldığını, zürafa merkezinde çalışanların ise dünyanın en güzel işini yaptıklarından emin bir şekilde çalıştıklarını gördüm ve benim için paha biçilemez bir deneyim oldu.
Hayatımın benim için en anlamlı ve unutulmaz yakınlaşmalarından biri:
Giraffe Centre bağışlarla varlığını sürdürüyor, çok güzel bir web sitesi var. İçerisinde hediyelik eşya satılan bir de dükkan var, sanırım oradan elde edilen gelirler de yine zürafalar için harcanıyor.
Son olarak, ben gidip görmedim ancak Giraffe Centre’a 4 dakika mesafede akşam yemeğinizde camdan zürafaların kafasını uzattıkları, hemen her yıl bir ödül alan Giraffe Manor oteli bulunuyor. Meraklısı araştırabilir, ben de eğer fırsatım olursa hem ulusal parklarını ve doğal güzelliklerini keşfetmek, hem de Giraffe Manor hotel’i deneyimlemek için Kenya’ya tekrar gitmek istiyorum.
***Kenya’da yapılacak çok fazla doğal yaşam etkinliği var. Ben yalnızca kendi gezi deneyimlerimi paylaştım, Google’da daha fazla bilgi bulabilirsiniz.